28 Kasım 2009 Cumartesi

OPETH


Müziğin sınırsız bir okyanus olduğu bir gerçek ve dinleyicinin de farklı seçeneklerde kaybolma ihtimali çok yüksek. Tüm bu seçenekleri ortak noktada buluşturup özgün kalmayı başarabilen Opeth, adeta okyanusta bir girdap oluşturdu ve dinleyiciyi içine çekmeyi başardı.
Bu başarı günümüzde hala farklı bir şeyler yapılabileceğini kanıtlıyor. Yarattıkları girdap birçok türü içinde barındırıyor,bu da zaman zaman fanlar arasında tartışmalara neden oluyor.


KALIPSIZ MÜZİK!


Her konuda kavram kargaşası yaşanan günümüzde, müzik türlerini ısrarla belli kalıplara sokmaya çalışmak ne kadar gerekli acaba? Artık pek çok tür birbiriyle karışıyor, en alakasız dediğimiz türler birleştirilerek ortaya 'deneysel' işler çıkarılıyor. Kaldı ki müzik belli bir matematiği olsa dahi bağımsızdır, algılanır ve hissedilir. Opeth bu kategorize edilme durumuna karşı müziğiyle tavır almış ve bu konuda oldukça başarılı olmuş bir grup. Tabii ki grubun müziği belli başlıklar altında toplanmaya devam ediyor. Başta progresif olmak üzere; death, blues, jazz... Liste kişiye göre değişiyor, uzadıkça uzuyor. Opeth bu türlerin hepsini içinde barındırıyor ama aslında hiçbirine benzemiyor. Dinleyici de artık her brutal vokalin death metal, her depresif melodinin doom metal olmadığının farkında. Bir de zaman kavramı var tabii. Mikael Akerfeldt 70’lerin geniş rock ve blues arşivinden etkilendiğini gizlemiyor ama grubun müziği çok daha öncesinden, günümüzden ve hatta gelecekten ezgilerin bir araya getirilmiş hali diyebiliriz. Kuşkusuz zaman ve tür kaygılarından sıyrılmak Opeth'i daha cesur ve özgün kıldı. Grup her albümde farklı yönlere doğru gidiyor ama bunu kendi içinde bütünlüğünü koruyarak yapıyor. Kimi zaman dinleyiciyi şaşırtsa ya da çelişkiye düşürse de Opeth severler her farklı şarkıdan ortak bir Opeth hissiyatı yakalamayı başarıyor.


"WATERSHED" VE SONRASI...


Son albüm “Watershed” de bilinen tartışmalara yol açtı. Bu aslında Opeth'e özgü bir durum değil. Tarzını oluşturmuş her grup farklı bir türe yöneldiğinde ya da grupta eleman değişikliği olduğunda bu tür eleştirilere maruz kalır. Opeth son albümünde bu iki durumu da yaşadığı için doğal olarak sonuçları da aynı oldu. Önce davulcu Martin Lopez sağlık sorunlarıyla gruptan ayrıldı ve yerine Martin Axenrot geçti. Daha sonra da gitarist Peter Lindgren yerini eski Arch Enemy gitaristi Frederic Akesson'a bıraktı. Dinleyici de bu anlamda ikiye bölünmüş oldu; eski karmaşık kompozisyonlu sert albümleri, çift gitar partisyonlu şarkıları özleyenler Opeth'in eleman değişikliği sonucu kimyasının değiştiğini; piyasaya yönelik şarkılar yaptığını ve özgünlüğünü kaybetmeye başladığını düşünüyorlar. Gidişattan memnun olanlar ise bundan sonra benzer şarkılar yapmanın grubu tekrara düşürmekten başka bir işe yaramayacağını, Mikael Akerfeldt'in bu noktada yön değiştirmesinin akıllıca bir hareket olduğu görüşünü sürdürüyorlar. Opeth her şeye rağmen kendine özgü müziğini yapmaya devam ediyor ve müziğini paylaşmak için kısa bir aradan sonra tekrar ülkemizi ziyaret ediyor. Daha önceki konserleri kaçıranlar ya da Opeth’in olgunluk dönemine şahit olmak isteyenler için bu büyük bir fırsat.
Konserler kuşkusuz müziğin en iyi hissedildiği yerlerdir. Opeth de müziği en iyi hissettiren gruplardan olduğuna göre ortaya çıkacak enerjiyi az çok tahmin etmek mümkün. Uyumadan göreceğiniz güzel bir rüyaya hazır olun.

Fulin Aktuna
Headbang - Nisan 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder