28 Kasım 2009 Cumartesi

FUAT (BENİM HİKAYEM)


Rock’n Coke’ta sahne almaya hazırlanan Fuat son derece çarpıcı anlarla dolu hayat hikayesini ilk defa Blue Jean’e anlattı.

Ne zaman nerede doğdun?

30 Ekim 1987 Perşembe günü, saat 16.15’te Berlin’de doğdum.

Büyüdüğün evi ve yaşadığın mahalleyi biraz anlatır mısın?

Annem babam Kronsberg’de oturuyorlardı. Annem de, babam de terzi. Almanya’da bir konfeksiyon firmasına dikişçi olarak giriyorlar. Önce bir bodrum katında yaşıyorlar, annem bana hamile kalınca da yolun karşısına taşınıyorlar. Çünkü oturduğumuz ev çok rutubetliymiş. Kronsberg’in en acayip yerinde böyle Yugoslav çingenelerinin, Türklerin, Arapların karmakarışık olduğu bir semtte dünyaya geldim. Beni yuvaya gönderemediler. Ben yuvada durmadım. Beni bir gün bırakmışlar, bütün gün ağlamışım orada. Sonra semtimiz gerçekten saçma sapan bir hal almaya başladı. Sokakta olaylar, hırsızlar, kapkaççılar, uyuşturucu satıcıları, punklar, serseriler, eroinmanlar… Annem babam çok rahatsız oldu bu durumdan, Reinickendorf diye daha nezih bir semte taşındık. Annem babam o dönem postanede çalışıyordu. 84’te de temelli döndük Türkiye’ye. İlkokul 5’e kadar Almanya’daydım. Diploma alamadan geldim. Karne denkleştirmesi yapıp ortaokul 1’e soktular beni burada. Şile 50. Yıl Lisesinde ortaöğrenimime başladım.


"BEN KAZARA OLUYORUM, ÇOCUK PLANDA YOK"

Nasıl bir çocuktun?


Ablalarım 58, 59 ve 61 doğumlu. Ben kaza oluyorum aslında çocuk planda yok. Ben doğduğumda en genç ablam 11 yaşında filandı. Ben erkek de olunca tabii acayip oluyor. Müziğe çok alakam vardı, bir kovboy şapkam vardı hiç çıkarmazdım. Belimde kovboy kemeri çifte tabanca. Bir elimde gitarım bir de kovboy şapkası. Telleri olmayan plastik gitarla Suzy Quatro’nun ‘48 Crash’ şarkısı vardı onu söylüyordum. İnanılmaz sevgi içinde büyüdüm. El üstündeydim, prenstim.

Büyüdüğünde ne olacaksın dediklerinde ne diyordun?

Büyük senaristtim. Oturup “ben büyükken” diye başlıyordum hikayeye. 1974 yılında “Jaws” çıkıyor. O kadar etkilenmişim ki annemler anlattı 2.5 yaşında duvara köpekbalığı resmi çekmişim. Taşınana kadar durdu böyle gerçekten de çizmişim. İnanılmaz şekilde dalgıçlığa merak sarıyorum Jack Custo nedeniyle. Onun belgeselleriyle büyüdüm. İdolüm değildir ama suyun altına dalma tüpünü icat etmiştir. Dalgıç elbisesini icat eden adamdır. Şile’ye de gidip geliyoruz yazları. Deniz, palet, şnorkel… Küçük yaşta başladım 5 yaşında gözlüğümü takıp yüzdüğümü hatırlıyorum. Temelli döndükten sonra zıpkın diye tutturdum, zıpkın aldım kendime. O kadar güçsüzüm ki kuramıyorum bile. Abilere kurduruyorum. Denize sardım. Dayım geliyordu, balığa çıkarıyordu bizi. Çok genç yaşta gece balıkçılığa çıkmaya başladım. Onun dışında basketbol oynadım. Potamızı tahtalardan çaktık, bir de inşaat demiri alıp büktük. Elimizde plastik top, olmadığı zaman gazete kağıdını ıslatıp tutkallayarak oynadığımızı hatırlıyorum. Çelik-çomak oynardık, mahalleyi temizlerdik. Sonbaharda yapraklar düşer, her yer dut yaprağı olurdu, onları temizlerdik. Dekman oynardık, elinde tahta tüfek “dekman, dekman” diye ateş edersin ya, o işte. İnanılmaz derecede askerlere, helikopterlere, savaş filmlerine meraklıydım. Ta ki 1986’da “Platon” u izleyene kadar. “Rambo” nun hastasıydım mesela. “Terminator”, “Predator” filan. Sonra 86 yılında sinemada Platoon’a gittik. Savaştan tiksindim o zaman. Çok uyandırdı beni o film. Eve geldim, bütün Rambo posterlerini söktüm.Tamamdır dedim bu savaş hikayesi. Tavanımda helikopterler asılıydı, onları da koparıp mahalledeki çocuklara dağıttım.


"BANA FREAK GÖZÜYLE BAKMAYAN YANLIŞ BİR GÖZLE BAKIYORDUR"

Favori oyuncakların var mıydı?


Eşeğim vardı, üstüne biniyorsun istersen tekerleği var, istersen demirlerini büküyorsun sallanan eşek oluyor. Askerlerim çok önemliydi ve ben onları çok ufak yaşta modifiye etmeye başladım. İğneyi çakmakla ısıtıyorum askerleri deliyorum, kollarını bacaklarını koparıyorum, kırmızı ojeyle kan sürüyorum. Kendi oyuncaklarımı kendim yaratırdım ve başka çocuklarla oynayamazdım. Çünkü benim akıl yürüttüğüm oyuna ayak uyduramıyorlardı. Bildiğin senaryo kuruyordum. Hep detay manyağıydım. Türkiye’ye gelince de mahallede basketbol, çayırda futbol oynardık. 16 yaşıma kadar oynadım. Arkadaşlarımın flörtü vardı ben hala oynuyordum. Oyuncaklarımı okula bile götürüyordum. Bazen dersi kaynatmak için saatlerce oyuncağa bakıyordum.

Sana o zaman freak gözüyle bakıyorlar mıydı?

Ben zaten freak’im. Bana freak gözüyle bakmayan yanlış bir gözle bakıyordur.

Bu arada dersler ne oldu?

Teşekkür getirdim ilk yıl, orta ikideyken babam vefat etti bir zayıf getirdim. Gittim bütünlemeye verdim. Orta üçteyken üç zayıf getirdim. Gittikçe viraj aşağı inmeye başladı. Saldım çünkü, kaçıyorum okuldan. Hiçbir şey umrumda değil, sigara içiyoruz arkadaşlarla. Babam öldükten sonra okuldan soğudum. Pek bir planım yoktu, daha sonra toparladım. Dokuzuncu sınıfta üç zayıfım vardı; matematik, fizik, kimya. Gittim yaz boyunca ders aldım. Elazığ’lı bir hocam vardı Ali bey, harika öğretti bana. O kadar yuttum ki bir daha asla zayıf gelmedi. Bütünlemeyi geçtim sonraki yıl devamsızlıktan kaldım. 21 gün özürsüz devamsızlığım vardı. İkinci sene sınıfa girdik, o kadar çok kişi kaldık ki… Necmi vardı arkadaşım aynı sınıfta olalım diye kaldı o sene. Ben de kaldım ama. Gülmüştük ama eğlenmiştik. Çift dikiş bir girdim sınıfa, çocuklar senin gözünde ya. İnanılmaz zırhlıyım ama edebiyat defteri dolu zaten, işleyeceğimiz her şey var. O sene edebiyat dersini hoca benimle yaptı. Emel hanım, kulakları çınlasın. Harika bir öğretmendi, aldığım ilhamın yüzde 60’ını 70’ini o kadına borçluyum. Düşünce sistemi ya da analiz etmek… O kadına çok şey borçluyum.

Bu sırada hiç aşk hikayesi olmadı mı?

Babamın öldüğü yaz Şile’deydim. Bir kız vardı ona aşık oldum. Beraber yaz tatilini geçirdik, çok güzeldi el ele tutuşup geziyorduk ma o bile gizli yerlerde. Okul başlayınca yanımdan geçti ben de durdum “naber” dedim. Hiç bakmadı, gitti. Şok oldum, o kadar üzüldüm ki. Sonra peşinden gittim. Tam evine girecekken yapıştım koluna. Dedim “ne oldu,bir şey mi yaptım? Bir şey yaptıysam özür dilerim”. “hayır görüşemeyiz. Bizi beraber görmüşler annem beni dövdü” dedi. O 11 ben 13 yaşındayım. Ben de bıraktım, döndüm arkamı gittim.

İlk ciddi ilişkini ne zaman yaşadın?

İlk ciddi ilişkimi 2005 yılında 16 Haziran’da Müjde’yi tanıdığım gün oldu (şu anki kız arkadaşı). Yaşım da iyiydi ama uzun süre bir kızla beraber olmadım. Yalnız takıldım ve tamamen kendime konsantre oldum. Arkadaşlarım yeterince kötü örnek oldular. Onların ilişkilerine bakıyordum ve böyle bir şey istemiyorum diyordum. İlk ciddi ilişkim Müjde’dir.


"UMARIM ANNEM VE BABAM BAŞARILARIMI GÖRÜYORDUR"

Hayatının önemli bir dönüm noktası babanı kaybetmen, nasıl kaybetmiştin?


Kanser oldu. Annem de. İkisi de kanserden öldü. Babam karaciğer sirozu ve pankreas kanserinden vefat etti. Annemde de mide ülseri vardı, mide kanserine çevirdi.88’de Almanya’ya turist olarak gittik, annemi hastaneye yatırdılar apar topar midesini aldılar. Kemoterapiye gitmesi gerekiyormuş. Gitmedi, kemik kanserinden öldü.

Nasıl etkiledi seni?

Babamın ölümü etkiledi ama dayım geldi babamı gömdükten sonra, elini omzuma koydu ve “sensin” dedi. “Anladın değil mi?” dedi, “anladım dayı,reis” dedim. Bir daha bir şey söylemedi. Dayım bana çok güç verdi o konuda. Bir cümlesi olayı anlamama yetti. Annem vardı, yası çok büyüktü. Anneme destek olmak durumundaydım. Bu yas annemi yedi bitirdi. Üç sene içinde kanserden öldü. Çok seviyorlardı birbirlerini, genç de öldüler; babam 50 annem 48. Tamam üzüldüm ben de bir yıl yas tuttum. Sonra kalktım ve dedim tamam bu kadar. Öleceklerdi zaten, erken öldüler. Yıllar geçtikçe acı da azalıyor içinde. Benim adam olmama çok büyük katkısı oldu. Hayatta olsalardı belki sırtımı onlara yaslardım ve bu kadar emin, kendi ayakları üstünde duran bir adam olamazdım. Ölümlerinin en pozitif tarafı kararlarımı kendim verebilmem oldu. Tabii isterdim annem babam evliliğimi görsün, albümlerimi görsünler, ne olduğumu bilsinler ama umarım görüyorlardır.

Rüyanda görüyor musun?


Rüyamda görmüyorum, yıllar önce babamı gördüm rüyamda, geldi bana sarıldı. Babam hep çıplak gezardi; altında şort, ayağında terlikleri. Hasta ya yanıyor. Bir terzi dükkanından çıktı rüyamda geldi sarıldı. Kokladım babamın kokusunu aldım. Çok acayipti. Babamın ölümünde çok acayip bir olay oldu; evin altında babamı yıkıyoruz. Dayım “şofbeni yak su ısınsın” dedi. Suyu açtım çamur akıyordu sanki. Dayımı çağırdım, moralim bozuldu babamı yıkayacağız. Dayım geldi tekrar açtı temiz su akmaya başladı. O temiz syla babamı yıkadık. En son duruladık babamı kapattık. Sonra geldim ben, ölüyü yıkadığın yere bir su vur derler. Bir açtım yine çamurlu su. Sırf onu yıkamak için miydi dedim. Kimseye de anlatmadım bunu. Babamın öldüğü günden sonra 3.5 ay yağmur yağmadı. Öyle mistik bir olay geldi başıma.

13 yaşında babanı yıkama görevini sana mı verdiler?

Evet yıkamak durumundasın. İslam’a göre 12 yaşından itibaren reşit sayılıyorsun. Hoca efendiyle yıkadım, dedemi de ben yıkadım.

Rap aşkı nasıl başladı?

88’de Kubilay geldi Şile’ye. Rapçi gibi geldi; bol pantolon, şapka, zincirler… Plaklar, kasetler getirmiş, dinletti bize hastası olduk. Türkiye’de yok çünkü. Hepimize aşıladı rapi. Zaten dans ediyorduk, acid dinliyorduk 88’de. Kubilay’ın sürüklemesiyle birden kendimizi içinde bulduk. Kubilay rock diye gelseydi şu anda herhalde saçlarım belimde olurdu.


"1991'DE FATİH AKIN'LA SAHNEYE ÇIKTIM"

Break dansa ilgi duydun mu?

İlgi duydum ama yapmadım. Almanya’da düğünlere gidiyorduk, kaset koyup ayakkabıları çıkarıp çorapla yerde hareketler yapıyorlardı. Anlamıyordum ama çocuktum ama 88 de müzik dinlemeye başladım. 89’da annem ölünce Almanya’ya geri gittim. Orada da inanılmaz bir ortama düştüm, hip hop partisine götürdüler beni. Berlin’de lokal grupların çıktığı hip hop partisine gittim; dört bin kişi gelmiş. Hepsi bir style ceketler, tişörtler, şapkalar… O zaman altımda lacivert kumaş okul pantolonu, üstümde gömlek, onun üstünde siyah ceket, kolunda da Run DMC arması. Kendim dikmişim bir tarafı kalkmış filan böyle. İnanılmazdı, kimseyi tanımıyorsun ama duruyorsun öyle. Gide gele tanımaya başladım. 91’de ilk ingilizce rapleri yazmaya başladım. İlk kez rap yaptığım, sahneye çıktığım yer de Şile’dir. 91 yazı, festival var. Belediye alanına sahne kurmuşlar. Fatih Akın’la (yönetmen) birlikte çıktık. O çıktı Doggy Fresh’ten okudu, ben çıktım Vanilla Ice’dan okudum.

Hiç ölümden döndün mü?

Tabii. Trafik kazası. En büyük ablamın düğününde araba çarptı bana karşıdan karşıya geçerken. Düğün arabasına gidiyorum karşıya geçeceğim yola baktım. Arabayı yolun sonunda gördüm. Tam geçerken araba geldi güm diye çarptı bana. Havalandım ve bizim arabanın oraya düştüm. Dizlerimin üstüne düştüm duruyorum böyle şoktayım. Bana çarpan herif kaçmaya çalıştı. Ablamın kayınpederi önüne geçti. Arkadan abilerimiz camları filan kırdılar. Adamı çıkardılar. Pis daldılar. Hemen ambulans geldi baktılar bana. Ama o adam ağır yara aldı yani.

Kaç yaşındayken olmuştu?

7. Ölümden döndüğüm bir olay daha oldu Berlin’de. Gözümün önünde bir adam bir kadını vurdu. Kafasına sıktı. Kadın yemek yiyordu, sırtı bana dönüktü. Ben de yolda birini görmüştüm, durdum konuşuyoruz. Bam diye ses duydum bir döndüm adam silahı kadına doğrultmuş, kasın devriliyor. Adam silahı indirdi bana döndü. Dizlerinin bağı çözüldü sonra topladı ceketiyle örttü silahı. Arkasını döndü yürümeye başladı. Ben de arkasından yürümeye başladım, neden bilmiyorum. Bisikletli bir çocuk adama bağırdı. Herif çıkardı bam bam diye iki kere sıktı çocuğa. Adam gitti çocuğun kafasına sıktı bir de. Onu da görünce arkamı döndüm koşuyorum. Gidelim dedim arkadaşlara. “Yok bakalım” dedi biri. Polis geldi o sırada kaldık orada biz. 5.5 saat boyunca sorgulandık.

En güzel üç hatıran?

Müjde’yle evlenmeye karar vemem, rapten vazgeçmeme kararı aldığım anların toplamı ve 24 Eylül 2004’te Almanya’dan Türkiye’ye gelmem.

* En sevdiği bilgisayar oyunları PES 08, Call Of Duty, Need For Speed Underground.



* En sevdiği kitaplar olarak Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesi, “Kayıp Hikayeler”,”Hobbit“ gibi kitaplarını, ayrıca Jack London’ın “Kurt Dölü” ve Carlos Castaneda’nın “Don Juan’ın Öğretileri”ni gösteriyor.


* En sevdiği filmler “Kamikaze” (Luc Besson’un filmi), “Yüzüklerin Efendisi”, “Star Wars” ilk üçleme, “Full Metal Jacket”, “Şiddetin Tarihçesi” ve “Şark Vaatleri”.


* Takılmayı en çok sevdiği mekan evi.


* Dart tahtasına fotoğrafını koymak istediği kişi RTÜK başkanı.


* Sevdiği diziler Canım Ailem, Breaking Bad ve gülmek için Kurtlar Vadisi :)


* İlk satın aldığı albümler Bobby Brown’ın “Don’t Be Cruel” ve bir Milli Vanilli albümü. Daha öncesinden Bülent Ersoy’un “Biz Ayrılamayız”ı ve İbrahim Tatlıses’in “Aşıksın”ı da almış.
* Fuat sosyal sorumluluk projelerine çok önem veren bir isim. En son İKSV ile birlikte Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nda LÖSEV vakfından bir grup lösemi hastası çocuğa workshop verdi. Hayatının en değerli anlarından biri olarak gösteriyor bunu…


Doğu Yücel & Fulin Aktuna

Blue Jean - Temmuz 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder