31 Mayıs 2011 Salı

KIRMIZI

TUTKUNUN RENGİ

Müzik dünyasına sağlam bir giriş yapan Kırmızı’nın sert kızlarıyla görüştük.

Kurulmanızdan bugüne kadar olan süreçten bahseder misiniz?

Biz beste grubu olarak başladık, stüdyolara girdik ve çok yoğun stüdyolarla başladı bizim Kırmızı maceramız. Daha sonra birlikte çalıp kaynaşmak, müzikal anlamda birleşmek ve tecrübe edinmek için bar programlarına başladık. Neredeyse aralıksız, haftada 3 güne varan bar programları yaptık. Bir senedir bu EP üzerinde çalışıyoruz.

Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Albüm sounduna bakarsak; piyasaya göre sert tabir ediliyor ama biz tabir kullanmıyoruz. Şarkı neyse ona göre yapılmıştır. Biz bir metal band’iz, rock gruplarında distortion duymak için kulağımızı monitöre yapıştırıyoruz, yok. Bizim albümde twin, distortion var yani.

Besteleriniz nasıl ortaya çıkıyor?

Çoğunlukla söz ve müzikleri ben yazıyorum (İdil) ve herkes hikayenin içine girip enstrümanıyla aynı hikayeyi kendi diliyle anlatıyor. Böyle bir bütünlük yakalıyoruz.

Ülkemizde ilk kadın rock/metal grubu albümüne imza attınız. Bunun için geç kaldığınızı düşünüyor musunuz?

Aslında hayır. Önemli olan ne kadar erken ya da geç çıktığından ziyade doğru zamanda olması. Biz kendimizi şimdi hazır hissettik. Günümüzde albüm yapmak bir anlamda çok kolay, bir anlamda çok zor. Hepimiz biliyoruz aslında, fabrikasyon ve fason işler yapılıyor. İmkanları olan sıkılıp albüm yapabiliyor bu ülkede. Müzik çok ciddi bir iştir ve ürün olgunlaştığında insanlara sunabilirsiniz. Biz de olgunluk aşamasına geldiğimizi düşündüğümüz için artık çıkabiliriz dedik.

Peki sizden önce yapılmamış olmasına ne diyorsunuz?

İnsanların müzik kulağı yeni gelişmeye başladı. Daha önce albüm alıyordu insanlar, artık kimse albüm almıyor. Bu bir anlamda dezavantajken diğer yandan avantaj. Dijital ortamdan insanlar istediğine ulaşabiliyor ve bu da daha fazla seçme şansı yaratıyor. Yani daha fazla gruba ulaşabiliyorlar, daha fazla dinleyebiliyorlar ve ayrım yapabiliyorlar. Aslında keşke daha önce yapılmış olsaydı, bu kadar gecikmemiş olsaydı ama sadece Türkiye’de değil, yurt dışına da bakıldığında çok fazla seçenek yok. Bu da kadınların çok fazla enstrümana odaklanmamasından kaynaklanıyor. Ayrıca müzik dünyasının ve Türk toplumunun kadını basite almasıyla alakası var. Bu müziği icra eden bir sürü insan varken neden şimdi biz yapıyoruz bu albümü? Son derece ataerkil bir toplumdayız ve gece çalışan kadınlara bakış açısını hepimiz biliyoruz. Biz önyargılara gözümüzü, kulağımızı tıkadık ve istediğimiz şeyin doğrultusunda gittik. Bu gerçekten bu toplumda yaşayan bir kadın için fazla cesaret isteyen bir şey.

Kadınların anlaşamadığı ve bu yüzden kadın gruplarının uzun süreli olmadığı söylenir.

Bizim için öyle bir problem yok ama oluyor sanırım. Çok duyuyoruz, bir araya geliyorlar ama iki gün sonra anlaşamıyorlar. Egolar çatışıyor. Açıkçası biz de eleman değişikliği yaptık. Erkek gruplarında da bu tip problemler var, kadınlar azınlıkta olduğu için daha fazla problem varmış gibi gözüküyor. Enstrüman çalan kadın yok. Kuaföründen, makyajından ödün verecek kadın bulmak zor.

Müzik piyasasında kadın olmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Hiçbir avantajı yok. Rock ve metal müzik türlerinde maskülen bir yapı var ki biz bunu da kabul etmiyoruz. Yırtıcı bir yapısı olabilir ve sonuçta bizim karakterimiz de yırtıcı. Bu işi yapabilmek için de bu lazım. Konserlerimize önyargıyla geliyorlar ve yumuşamış bir şekilde çıkıyorlar. Üçüncü şarkıda eğlenmeye başlıyorlar.

Örnek aldığınız isimler kimler?

Kadın grubu olmamız özellikle kadın idoller seçmemizi gerektirmiyor. Çok farklı müzik türleriyle ilgileniyoruz, sadece metal değil. Hepimiz farklı altyapılara sahibiz. İcra ettiğimiz türde konuşursak Iron Maiden çok etkiler bizi. Judas Priest çok severiz. Onun dışında Skunk Anansie çok beğendiğimiz bir gruptu dağılmadan önce. Rammstein’ı severek izliyoruz, özellikle performansları çok etkileyici. Bunun dışında klasik müziği çok seviyoruz.

Müziğe, bir enstrümana başlamak isteyen kızlara ne tavsiye edersiniz?

Bizim öğrencilerimiz de var ve şöyle diyebiliriz; herkes ucundan, kenarından sanatla ilgilenmeli. Gerçekten müziği meslek edinmek isteyenler varsa, öncelikle ciddi çalışmaları gerekiyor. Kafa yormak, odaklanmak, çok fazla dinlemek kesinlikle yapılacak şeylerin başında. Müziği eğlence aracı ya da popülarite kazanmak için değil, insanlara bir şeyler anlatabileceğiniz bir sanat dalı olarak görmeniz gerekiyor. Umutsuzluğa kapılmasınlar, her şey hayal kurarak başlar.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Gidebildiğimiz her yere gidip konserler vermek istiyoruz. Her yere ulaşıp, insanlarla buluşmak istiyoruz. Yurt dışı hedefimiz de var, yurt dışından ilgi de çok fazla aslında. 16 Mart’ta Balans’ta albüm lansman konseri olacak. Bunu dışında her Pazar Dorock Bar’da sahne alıyoruz. Albüm çalışmalarına girmeyi de planlıyoruz.

2005’te bir stüdyoda kurulan, İdil Çağatay (Vokal), Fulya Akgün (Gitar), Başak Gün (Bas Gitar) ve Aslı Polat (Davul) dan oluşan grup ismini de Kırmızı adlı şarkılarından alıyor.

Fulin Aktuna
Blue Jean - Mart 2010

PİJAMA

RAHAT VE EĞLENCELİ

Eğlenceli grup Pijama’nın esprili üyeleriyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Nasıl bir araya geldiniz?

Kaan: Can’la 13 yaşından beri tanışıyoruz. Hem eğlenceli coverlar hem de beste yapacak bir grup kurmak istiyordum. Önce Can’a söyledim. Bir gün internete davulcu aranıyor diye bir ilan verdim. 15 dakika sonra telefonum çaldı. Fırat ilanı görmüş. Basçı için de internete ilan verdik ve İlker’i bulduk. Alper’i de aynı şekilde bulduk. 2004 Kasım ayında kurulduk.

Pijama ismini neden seçtiniz?

Kaan: Bize çok yakıştığına inanıyoruz, her anlamda :)  İsim arayışı içindeydik. Pijamanın rahatlığı, samimiyeti bize yakıştı.
İlker: Yaptığımız müziği yansıttığını düşünüyoruz. Evine gidersin, rahatlamak için pijamanı giyer, kahveni alır televizyon seyredersin ya biz de müziği rahatlama, insanların kafalarını dağıtma, sorunlarından uzaklaştırma adına yaptığımızı düşündüğümüz için bizimle bağdaştığını düşünüyoruz.

Dinleyenler Athena’ya benzetiyor, siz müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Kaan: Herkes benzetmiyor ama benzeten de var. Athena çok sevdiğimiz bir grup ama şunu söylemem gerekiyor, biz ska müzik yapmıyoruz.
Fırat: Sorun bütün grupların melankolik bir müzik yapması, eğlenceli müzik yapan fazla grup olmadığı için benzetmeleri doğal.

Albüm sürecinden bahseder misiniz?

Kaan: Enteresan bir şekilde biz albümü iki kere kaydettik. Şöyle oldu; kayıtların bir kısmını yaptık ve istediğimiz soundu yakalayamadık. Sonunda sıfırdan alalım ve farklı bir ekiple kaydedelim dedik. Ender Balcı ve Matthew Erdem’le çalışarak bu sefer istediğimiz sonuca ulaştık. Bu yüzden sancılı bir süreç diyebiliriz.

‘Boşvermişim Dünyaya’ coverı var albümde. Neden özellikle onu seçtiniz, başka hangi şarkıları coverlamayı düşünüyorsunuz?

Fırat: Aslında cover grubu olarak başladık. Farklı şehirlerde çok farklı şarkılar çaldık. Bu şarkıyı kendimize yakıştırdık. Çok eğlenerek çalıyorduk sahnede, dinleyici tepkisi de çok iyiydi. Başta albüme cover koymayı düşünmüyorduk. Bir anda şarkının aldığı tepki bizi bu noktaya getirdi.
Kaan: Konserlerimizde çaldığımız başka coverlar var. Kendi yorumumuzla çaldığımız 60’lardan 70’lerden bazı parçalar var.

Birlikte çalışmak istediğiniz isimler var mı?

Kaan: Scarlett Johansson :)
İlker: Adriana Lima’yla çalışmak istiyoruz. Düet yapmak istiyoruz.
Kaan: Bu albümde aslında bir Teoman düeti hayalimiz vardı ama olmadı, girişimde de bulunmadık aslında. Albümde bir şarkı var ki dinleyenler anlayacaktır, o şarkıya yakışırdı. Buradan yetkililere sesleniyoruz :) Ceza’yla da düet yapmak istiyorduk ama o konuda da bir şey yapmadık.

Tam bir konser grubusunuz, gelecek konserleriniz nasıl olacak?

Kaan: Bizim konserlerimiz de bu röportaj gibi ilerliyor, şarkı aralarında seyircilerle interaktif bir süreç içerisindeyiz. Çok hopluyoruz, zıplıyoruz. Bunun yanında aramızda atışarak bol muhabbetli, samimi bir ortam oluşturuyoruz. Albüm açılış konserleri olarak 4-5 şehire gideceğiz.
Fırat: İlk hedefimiz mini bir Türkiye turnesi.
İlker: Yaptığımız müziğe ve duruşumuza uygun tüm festivallerde yer almayı düşünüyoruz.

Hangi şarkılara klip çekmeyi düşünüyorsunuz?

Kaan: İlk klibimizi ‘Hep Aynı’ya çektik. İkinci klibi de ‘Boşvermişim Dünyaya’ ya çekmeyi düşünüyoruz. Yine eğlenceli ve Pijama’nın duruşuna uygun olmasını umuyoruz.
Fırat: Ondan sonra da birkaç şarkıya daha klip çekeceğiz.

Kimleri dinliyorsunuz?

Kaan: Gruptaki herkes birbirinden çok alakasız tarzlarda müzik dinliyor. Ben Aerosmith ve Real Big Fish dinliyorum bu aralar, bir de RHCP.
Alper: Eski usul rock müzik seviyorum. Özellikle 70’ler.
Can: Ben 80’ler heavy metal seviyorum. Çocukken hepimizin özendiği gruplar var ya, onlar.
İlker: Offspring, Cure ve Ramones seviyorum.
Fırat: 80’ler new wave müziklerini seviyorum. Depeche Mode, Cure. 90’lardan Massive Attack, Prodigy gibi isimleri dinliyorum.

Son olarak okurlara söylemek istediğiniz şeyler var mı?

İlker: Bol bol sebze meyve yiyin, GDO’lu ürünlerden uzak durun :)
Can: Umarım konserlerimize gelirsiniz ve birlikte eğleniriz.
Kaan: Konserlere gelmeyenlere Reiki ile kötü enerji yollayacağız :)

http://www.pijamaonline.com/

Fulin Aktuna
Blue Jean - Mart 2010

123

Sağlam gruplarımızdan Tamburada ve DANdadaDAN’ın üyeleri yola 123’le devam ediyorlar. Resimli hikaye kitabıyla farklı bir albüm olan “Aksel” yayınlandıktan hemen sonra grubun davulcusu Berke Can Özcan’la görüştük.

Öncelikle 123’ün anlamını sormak istiyorum.

2005 yılında Burak, Feryin ve ben bu projeye başladığımızda sadece 123 metronomda yazılmış parçalardan oluşan bir seti çalıyorduk sahnede. Üç kişi olmamız da 123 ismini almamızda bir etkendi. Şimdi grup birçok farklı tempoda şarkılar çalıyor ve artık üç değil dört kişiyiz vokalde Dilara ile birlikte.

Üçünüz de Tamburada ve DANdadaDAN’ın üyesiydiniz. Özellikle DANdadaDAN çok sevdiğim bir gruptu ve bu kadar kısa ömürlü olmasına üzülmüştüm. Farklı konseptler için farklı gruplar kurmayı mı tercih ediyorsunuz?

123, DANdadaDAN'dan bile önce kuruldu. Daha Tamburada bile bitmemişti. Bir yan proje gibiydi. Ayrı ayrı çaldığımız gruplar var, her zaman da olacak tabii ama 123 böylece devam edecek.

“Aksel” konsept bir albüm, bir üçlemenin ilk parçası. Albümün içeriğinden bahseder misin?

“Aksel”, “Arve”, “Anja” üçlemesinin birincisi Aksel, evet. Albüm sert kapaklı kalın bir illüstrasyon kitabının içerisinde geliyor. Bir anlamda bu 230 sayfalık kitap albümün kapağı da denilebilir. Kahramanımız aksel kuzeye doğru bir yolculuk yapıyor. Bir baykuş eşliğinde, sonunda da ismi anja olan balinaya varıyorlar birlikte. Bir yol macerası bu. Bir sürü detayı ve görselliği var; dev bir apartman, bir tren, bir orman, buz palas adındaki baykuşlar evi, sonra balinalar cumhuriyeti... İlk kitabın özelliği sadece çizimlerden oluşması, aksel'in boynundaki atkılar her şarkıda renk değiştiriyor.

Devam albümlerinin konsepti nasıl olacak, örneğin daha sert bir müzik yapmayı düşünüyor musunuz?

Devam albümleri de hikayeyi tamamlayacak. Fakat bu devam albümlerinin aralarına da birer kısa albüm (EP) niteliğinde olan CD'ler girecek. “Aksel” ve “Arve” nin arasına mayısta yayınlamayı düşündüğümüz “Stereo Love”, “Arve” ve “Anja” nın arasına da tarihi henüz belli olmayan “Lara” isimli EP’ler girecek. Müzik tarzının sürekli değişmekte olduğunu söyleyebilirim. “Stereo Love” geçmişte yaptığımız elektronik dans sound'unda, “Arve” akustik ve çok vokalli bir albüm, “Anja” ise daha önce yaptığımız her şeyden daha sert olacak.

Resimli hikaye kitabı fikri nasıl oluştu?

Hikayeyi resimli bir kitap haline getirme fikrini Portecho'dan Deniz Cuylan verdi aslında. Onlar da geçmişte Netame adında kitaplı bir çalışma yapmışlardı. Huban Korman aklımdaki hikayeyi duyunca bizimle çalışmak istedi. Huban, geçmişte çocuk kitapları resimlemiş çok değerli bir sanatçı.

Son dönemde bazı albümler konser ya da klip DVD’si hediyeli oluyor. Ülkemizde 110’un başlattığı gibi USB stick formatında albümler de yolda gözüküyor. Sizin albümünüz de hikaye kitabı hediyeli. Bunların albüm satışlarını canlandırmak için yapılan bir strateji olduğunu düşünüyor musunuz?

Azalan albüm satışlarını canlandırmak tabii ki isteriz ama bunun artık mümkün olduğunu sanmıyorum. İnsanlar normal CD'lere para veremez/vermez olmuşken kitaplı ve daha pahalı olan bir üründen korkabilirler belki. Biz bunu yapmak istedik, hayalimizdi bu. Bunu gerçekleştirebilmek için kendi plak şirketimizi kurduk. “Aksel” güzel bir hediye, arşivlik bir şey, meraklılarına ulaşacağına eminiz.

Albümde Orhan Pamuk’a teşekkür etmenizin nedeni nedir?

“Aksel” in hikayesini bir roman olarak tasarlamıştım ben seneler önce, beni yazmaya iten de o dönemde çok severek okuduğum Orhan Pamuk kitaplarının dünyasıydı. Bir roman yerine resim kitabıyla gelen müzik CD'sine dönmüş olsak da Orhan Pamuk'a teşekkür etmemiz gerekiyor diye düşündüm.

Son olarak yakında konserler var mı?

17 Şubat'ta Ghetto'dayız. 24 Şubat'ta Yüxexes programının konuğu olacağız. Mayıs'ta da çok değerli şef Ender Sakpınar önderliğinde Eskişehir senfoni orkestrası ve 123 olarak özel bir konser gerçekleştireceğiz.


(Röportajın kısaltılmamış halidir.)

Fulin Aktuna
Blue Jean - Şubat 2010

SUGABABES

DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİM

Özellikle sık değişen üyeleriyle kendinden söz ettiren başarılı grup Sugababes son üye değişikliğiyle yeni bir döneme giriş yapıyor.

Son on yılın en önemli kadın grubu diyebileceğimiz Sugababes, oluşturduğu “istikrarlı müzik, istikrarsız üyeler” çizgisini bozmadan ilerlemeye devam ediyor. İlk single ‘Overload’ın çıktığı 2000 yılında kız grubu müziği yapmayan bir kız grubuyla karşılaşmak herkesi oldukça şaşırtmıştı. Devamında “One Touch” adlı ilk albümleri geldi ve bu başarılı çıkışın hemen ardından grup ilk ayrılığını yaşadı. Siobhan Donaghy gruptan ayrıldı ve yerine 2001 yılında Heidi Range geçti. İlk albümden hemen sonra böyle bir değişim insanlarda olumsuz izlenim bıraktı ve bunun sonucu olarak albüm satışı beklentileri karşılamadı. Yine de kızlar pes etmedi ve en başarılı işlerine bu yeni kadroyla imza attılar. “Angels With Dirty Faces” ve “Three” grup tarihinin en başarılı albümleri oldu. Listelere üst sıralardan giriş yaptılar, İngiltere’de platin plak kazandılar ve okyanusu aşarak Amerika’da da seslerini duyurdular. Kızlar müzik konusunda kesinlikle başarılıydı ama aralarındaki ilişkileri konusunda aynı şeyi söylemek zordu. ‘Push The Button’ single’ı ve hemen ardından yayınladıkları dördüncü albüm “Taller In More Ways” in tanıtımları sırasında grup içi sorunları tekrar ortaya çıktı. Mutya Buena önce çeşitli bahanelerle tanıtımlara katılmadı ve daha sonra da gruptan ayrıldığını açıkladı. Kurucu üyelerden birinin daha ayrılması kuşkusuz kötü bir durumdu, ama kızlar Boo2 adlı gruptan Amelle Berrabah’ı transfer ettiler ve hız kesmeden işlerine devam ettiler. Ben Mutya’nın ayrılığından sonra Sugababes dinlemeyi bıraktığımı itiraf etmeliyim. Yine de ne yaptıklarını takip etmeye devam ettim, Amelle’li ilk single ‘Red Dress’ büyük çıkış yaptı ve albümün tekrar kaydedilmiş versiyonu gruba bir platin plak daha getirdi. Bir toplama albümden sonra 2007 yılında Girls Aloud’la kaydettikleri Aerosmith coverı ‘Walk This Way’ büyük başarı yakaladı ve İngiltere’de bir numaraya yükseldi. Aynı yıl Amelle’nin yer aldığı ilk albüm “Change” yayınlandı ve Sugababes’in başarısından bir şey kaybetmediği tekrar kanıtlandı. Çalışmaya ara vermeyen kızlar İngiltere’yi turladıkları turneden sonra tekrar stüdyoya girdi ve altıncı albümleri “Catfights and Spotlights”ı kaydetti. Bu albümde Timbaland prodüktör olarak yer alacaktı fakat zamanlama açısından anlaşamadılar.

GERİYE SADECE ADI KALDI

Jay Z’nin plak şirketi Roc Nation ile anlaşma yapan Sugababes, albümü kaydetmek için de Amerika’yı seçti. “Sweet 7” adlı bu albümden yayınlanan ilk single ‘Get Sexy’nin ardından albümün ikinci single’ının ‘About a Girl’ olacağı açıklandı fakat Keisha ani bir şekilde gruptan ayrıldı. Bu ayrılığın da grup açısından sarsıcı bir etkisi olmadı zira Keisha’nın yerine Eurovision 2009’da İngiltere adına yarışan Jade Ewan getirildi. Son ayrılıkla birlikte Sugababes’in orijinal üyesi kalmadı.

Gidenlerden…

Ayrılan tüm üyeler solo albüm yaptılar. Grup projesi bir çeşit basamak olabilir ama kızların bir arada olmayı başarması zor. Daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi, kız grupları pek uzun ömürlü olmuyor. Sugababes’in başarısının en büyük nedenlerinden biri ise, yaşadığı değişikliklere rağmen grubun devamlılığını sürdürmesi.

Fulin Aktuna
Blue Jean - Kasım 2009

PIXIE LOTT

PERİ MASALI

İngiltere pop revizyonunda en güzel örnekleri sunmaya devam ediyor. Son genç yetenek Pixie Lott karşımızda.

Pop müzik dediğimizde artık aklımıza içi geçmiş başarısız isimler ve onların tekrardan ibaret şarkıları gelmiyor. Son yıllarda pop kültürünün kendini yenilemesi sonucunda farklı ve taze yüzlerle tanışmaya devam ediyoruz. Bu isimler hem genç ve güzel, hem de bunun arkasına sığınmadan başarılı işlere imza atıyorlar. Belki de Pixie Lott bunun en iyi örneği.
Henüz 18 yaşında olmasına rağmen küçük yaşlardan beri bu işle uğraşıyor ve çalışmasının karşılığını almaya başladı. Beş yaşında şan dersleri almaya başlayan Pixie, ailesinin başka bir şehre taşınmasından sonra burslu olarak bir sanat okuluna devam etti. 14 yaşında BBC’nin “The Sound Of Music” programının korosunda ve Roger Waters’ın opera kayıtlarında yer aldı. 15 yaşında kaydettiği demo Daf Jam Records tarafından dinlendi, görüşmeye davet edildi fakat anlaşma sağlanamadı. Daha sonra Mercury Records’la anlaşan Pixie ilk single’ı ‘Mama Do’ yu geçtiğimiz Haziran ayında yayınladı. Büyük başarı yakalayan single, iTunes ve İngiltere listelerinde bir numaraya çıktı, 50.000 kopya sattı. Bu başarı Pixie için de gerçek anlamda bir şok oldu. Isle Of Wight gibi büyük festivaller dahil olmak üzere pek çok konser verdi, Mtv World Stage’de Hoobastank, Boys Like Girls, The-All American Rejects gibi gruplarla sahne alma fırsatını yakaladı. Hız kesmeden yükselen Pixie, ara vermeden ikinci single’ı ‘Boys And Girls’i yayınladı. Bu single’ın da başarıyı yakalaması uzun sürmedi ve hemen bir numaraya yerleşti. ‘Boys And Girls’ün ardından “Turn It Up” adlı albümünü yayınlayarak müzik dünyasındaki yerini aldı.
Soul ve operaya yatkın yumuşak ses tonu, elektronik altyapılara sahip eğlenceli şarkıları ve tabii ki güzelliğiyle müzik dünyasına hızlı ve sağlam bir giriş yapan Pixie Lott’ın sadece bu girişle yetinmeyeceği de ortada. Piyano çalan, şarkı sözü yazan, henüz 14 yaşında Pink Floyd’un efsane ismi Roger Waters’la stüdyoya giren, şirketler tarafından paylaşılamayan ve her şarkısı bir numaraya yükselen bu kızın başarılarını önümüzdeki yıllarda oldukça konuşacağız gibi görünüyor. Takipte kalın.


* Gerçek adı Victoria Louise Lott. Takma adı Pixie’yi henüz bebekken annesi tarafından almış. Annesi peri anlamına gelen Pixie adını bebekken de çok güzel ve sevimli göründüğü için koymuş.


* İlk single’ı ‘Mama Do’ efsane oyun “The Sims” in üçüncü versiyonunda kullanıldı.


* Kendi giyim tarzı da takip edilmeye başlandı ama Pixie Gwen Stefani ve Rihanna’nın giyim tarzının büyük hayranı.

Fulin Aktuna
Pop Up - Ekim 2009