31 Mayıs 2011 Salı

KIRMIZI

TUTKUNUN RENGİ

Müzik dünyasına sağlam bir giriş yapan Kırmızı’nın sert kızlarıyla görüştük.

Kurulmanızdan bugüne kadar olan süreçten bahseder misiniz?

Biz beste grubu olarak başladık, stüdyolara girdik ve çok yoğun stüdyolarla başladı bizim Kırmızı maceramız. Daha sonra birlikte çalıp kaynaşmak, müzikal anlamda birleşmek ve tecrübe edinmek için bar programlarına başladık. Neredeyse aralıksız, haftada 3 güne varan bar programları yaptık. Bir senedir bu EP üzerinde çalışıyoruz.

Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Albüm sounduna bakarsak; piyasaya göre sert tabir ediliyor ama biz tabir kullanmıyoruz. Şarkı neyse ona göre yapılmıştır. Biz bir metal band’iz, rock gruplarında distortion duymak için kulağımızı monitöre yapıştırıyoruz, yok. Bizim albümde twin, distortion var yani.

Besteleriniz nasıl ortaya çıkıyor?

Çoğunlukla söz ve müzikleri ben yazıyorum (İdil) ve herkes hikayenin içine girip enstrümanıyla aynı hikayeyi kendi diliyle anlatıyor. Böyle bir bütünlük yakalıyoruz.

Ülkemizde ilk kadın rock/metal grubu albümüne imza attınız. Bunun için geç kaldığınızı düşünüyor musunuz?

Aslında hayır. Önemli olan ne kadar erken ya da geç çıktığından ziyade doğru zamanda olması. Biz kendimizi şimdi hazır hissettik. Günümüzde albüm yapmak bir anlamda çok kolay, bir anlamda çok zor. Hepimiz biliyoruz aslında, fabrikasyon ve fason işler yapılıyor. İmkanları olan sıkılıp albüm yapabiliyor bu ülkede. Müzik çok ciddi bir iştir ve ürün olgunlaştığında insanlara sunabilirsiniz. Biz de olgunluk aşamasına geldiğimizi düşündüğümüz için artık çıkabiliriz dedik.

Peki sizden önce yapılmamış olmasına ne diyorsunuz?

İnsanların müzik kulağı yeni gelişmeye başladı. Daha önce albüm alıyordu insanlar, artık kimse albüm almıyor. Bu bir anlamda dezavantajken diğer yandan avantaj. Dijital ortamdan insanlar istediğine ulaşabiliyor ve bu da daha fazla seçme şansı yaratıyor. Yani daha fazla gruba ulaşabiliyorlar, daha fazla dinleyebiliyorlar ve ayrım yapabiliyorlar. Aslında keşke daha önce yapılmış olsaydı, bu kadar gecikmemiş olsaydı ama sadece Türkiye’de değil, yurt dışına da bakıldığında çok fazla seçenek yok. Bu da kadınların çok fazla enstrümana odaklanmamasından kaynaklanıyor. Ayrıca müzik dünyasının ve Türk toplumunun kadını basite almasıyla alakası var. Bu müziği icra eden bir sürü insan varken neden şimdi biz yapıyoruz bu albümü? Son derece ataerkil bir toplumdayız ve gece çalışan kadınlara bakış açısını hepimiz biliyoruz. Biz önyargılara gözümüzü, kulağımızı tıkadık ve istediğimiz şeyin doğrultusunda gittik. Bu gerçekten bu toplumda yaşayan bir kadın için fazla cesaret isteyen bir şey.

Kadınların anlaşamadığı ve bu yüzden kadın gruplarının uzun süreli olmadığı söylenir.

Bizim için öyle bir problem yok ama oluyor sanırım. Çok duyuyoruz, bir araya geliyorlar ama iki gün sonra anlaşamıyorlar. Egolar çatışıyor. Açıkçası biz de eleman değişikliği yaptık. Erkek gruplarında da bu tip problemler var, kadınlar azınlıkta olduğu için daha fazla problem varmış gibi gözüküyor. Enstrüman çalan kadın yok. Kuaföründen, makyajından ödün verecek kadın bulmak zor.

Müzik piyasasında kadın olmanın avantajları ve dezavantajları neler?

Hiçbir avantajı yok. Rock ve metal müzik türlerinde maskülen bir yapı var ki biz bunu da kabul etmiyoruz. Yırtıcı bir yapısı olabilir ve sonuçta bizim karakterimiz de yırtıcı. Bu işi yapabilmek için de bu lazım. Konserlerimize önyargıyla geliyorlar ve yumuşamış bir şekilde çıkıyorlar. Üçüncü şarkıda eğlenmeye başlıyorlar.

Örnek aldığınız isimler kimler?

Kadın grubu olmamız özellikle kadın idoller seçmemizi gerektirmiyor. Çok farklı müzik türleriyle ilgileniyoruz, sadece metal değil. Hepimiz farklı altyapılara sahibiz. İcra ettiğimiz türde konuşursak Iron Maiden çok etkiler bizi. Judas Priest çok severiz. Onun dışında Skunk Anansie çok beğendiğimiz bir gruptu dağılmadan önce. Rammstein’ı severek izliyoruz, özellikle performansları çok etkileyici. Bunun dışında klasik müziği çok seviyoruz.

Müziğe, bir enstrümana başlamak isteyen kızlara ne tavsiye edersiniz?

Bizim öğrencilerimiz de var ve şöyle diyebiliriz; herkes ucundan, kenarından sanatla ilgilenmeli. Gerçekten müziği meslek edinmek isteyenler varsa, öncelikle ciddi çalışmaları gerekiyor. Kafa yormak, odaklanmak, çok fazla dinlemek kesinlikle yapılacak şeylerin başında. Müziği eğlence aracı ya da popülarite kazanmak için değil, insanlara bir şeyler anlatabileceğiniz bir sanat dalı olarak görmeniz gerekiyor. Umutsuzluğa kapılmasınlar, her şey hayal kurarak başlar.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Gidebildiğimiz her yere gidip konserler vermek istiyoruz. Her yere ulaşıp, insanlarla buluşmak istiyoruz. Yurt dışı hedefimiz de var, yurt dışından ilgi de çok fazla aslında. 16 Mart’ta Balans’ta albüm lansman konseri olacak. Bunu dışında her Pazar Dorock Bar’da sahne alıyoruz. Albüm çalışmalarına girmeyi de planlıyoruz.

2005’te bir stüdyoda kurulan, İdil Çağatay (Vokal), Fulya Akgün (Gitar), Başak Gün (Bas Gitar) ve Aslı Polat (Davul) dan oluşan grup ismini de Kırmızı adlı şarkılarından alıyor.

Fulin Aktuna
Blue Jean - Mart 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder